Covid-19 Pandemi Sürecinde Sosyal Politika ve Yerel Yönetimler: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Uygulamaları
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan eyaletinde ortaya çıkarak hızla tüm dünyaya yayılan COVID-19 salgını ve yarattığı sosyal sorunlar hem merkezi hükümetlerin ekonomik ve sosyal politika düzenlemelerini hem de yerel yönetimlerin yönetim stratejilerini etkiledi.
Günümüzde belediyeler, hizmetlerin halkın ayağına götürülmesinde ve yerel refahın sağlanmasında en önemli aktörler olarak ortaya çıkmaktadır.
Dünyanın en büyük metropollerinden olan İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nin Çin’den gelen kötü haberlerle birlikte gösterdiği refleks ve aldığı önlemleri aşağıda aktarmaya çalışacağım.
COVID-19 pandemisi, dijital çağda, küreselleşmenin tartışıldığı, ekonomik krizlerinin art arda yaşandığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bazı araştırmacı ve yazarlar yayılım hızı ve bulaştırıcılığı yüksek bu küresel virüs salgınının açmazları, belirsizlikleri, yıkım ve fırsatları ile dünyada yeni bir dönemi başlattığını ileri sürmektedir.
(Makarychev ve Romashko, 2021; Saad-Filho, 2020; Lichfield, 2020, Roberts, 2020).
Yazının kaleme alındığı 07 Şubat 2022 sabahında DSÖ verilerine göre dünya genelinde 386.548.962 doğrulanmış vaka bulunduğu ve bunlardan 5.705.754’ünün kaybedildiği görülmektedir. (https://covid 19.who.int/). Aynı kaynakta ülkemizin son 24 saatte bildirdiği vaka sayısı 107.530’dur.
Ülkemizde açıklanan kümülatif vaka sayısı 11.939.804, vefat sayısı ise 88.064’dür. (https://covid19.who.int/region/euro/country/tr). Bu ölümlerin içerisinde, Covid-19 nedeniyle aksayan sağlık hizmetleri nedeniyle kronik hastalarla acil hastaların sağlık hizmetlerine erişiminin kısıtlanması sonucu oluşan mortalite bulunmamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından yayınlanan verilere göre 2018 yılında 145, 2019 yılında 50 kişinin Grip (İnfluenza) nedeniyle öldüğü göz önüne alındığında COVID-19’un ne denli öldürücü bir hastalık olduğu net bir şekilde anlaşılabilecektir.
Ülke genelindeki bu artışın en yoğun yaşandığı illerin başında ise İstanbul gelmektedir. İstanbul’un güncel vefat grafiğinde günlük ölüm sayıları pandeminin ilk ciddi zirvesinin yaşandığı Nisan 2020 seviyesine yükselmiştir. 22-28 Ocak haftası baz alındığında pandemi öncesinde İstanbul ilinde 1.723 ölüm gerçekleşmiş iken, 2022 yılında aynı hafta 2.470 ölüm yaşanmıştır. Arada haftada 747 fark olması şehrimizde her gün 106 fazladan ölüm olduğu anlamına gelmektedir. 2022 yılında şehrimizde haftalık vefat sayıları 2015-2019 ortalamasına göre % 43 daha yüksektir. Ölümlerin bir kısmı Omicron varyantı nedeniyle, bir kısmı ise COVID- 19 pandemisinin sağlık hizmeti üzerine olan yükünden kaynaklanmak-tadır.
Vaka sayılarının ölümlere daha geç yansıdığı düşünülürse gelecek haftalarda ülkemizde ölüm sayılarının daha da artacağı beklenmektedir. Resmi verilere göre her gün 200 ve daha fazla yurttaşımızın vefatı asla küçümsenecek ve grip hastalığına benzetilecek bir durum değildir. Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre her yıl gripten 290-650 bin kişi ölmektedir.
Oysa Covid 19’dan ölümler iki yılda 6 milyona yaklaşmıştır. Amerika’da son iki haftada COVİD-19’dan ölenlerin sayısı son üç yılda gripten ölenlerden daha fazladır. Mevsimsel gripten en az 5 kat daha öldürücü olan ve her gün 200’den fazla evde ölümün ve acının yaşandığı ortamda hastalığın gribe benzer hafif bir tablo olarak nitelendirilmesini ve ölümlerin kanıksanmasını uygun bulmuyoruz.
Tüm çağrılara rağmen hızlı test uygulamasının hayata geçirilmemesi, aşılamanın yeterli düzeyde sağlanamaması salgının kontrol altına alınmasını engellemektedir. Filyasyon ve izolasyon prosedürlerinin gevşediği de malumdur. Bunun bir yansıması olarak İstanbul’da vaka oranı 15-21 Ocak 2022 haftasında 100.000 de 1246’ya ulaşmıştır. Gerçek oranın bunun çok üstünde olduğu bilinmektedir. Zaten ilimizde yoğun bakım yatakları hemen hemen tümüyle dolmuş durumdadır.
Türkiye’de halen ortalama her bin kişiden 5 tanesine PCR testi yapılmaktadır. Bu oran Fransa’da 16, Yunanistan’da 24, Portekiz’de 30, Danimarka’da 36’dır. Birçok ülkeye göre daha az test yapılmasına rağmen, ülkemiz son 7 günlük olgu sayısında Avrupa’da 4. sırada, dünya sıralamasında ise 8. sırada bulunmaktadır.
Salgının başladığı 2019’un sonlarından bu yana ulusal düzeyde salgınla mücadelede devlet kapasitesinin sınandığı bir süreç yaşandığı söylenebilir. Salgına sadece gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin de sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri hızlı yanıt verememiş, bulaştırıcılığını azaltacak önlemlerde, koruyucu ekipmanların üretimi ve dağıtımında yetersiz kalınmıştır.
Küresel bir nitelik de taşıyan COVID-19 pandemisinin yarattığı sorunlar ve pandemiyle mücadele sürecine bakıldığında merkezi yönetimler, risklerin önlenmesi ve telafisindeki temel rollerini yerine getirmeye çalışırlarken yerel yönetimler de bir yandan rutin hizmetlerini sürdürmeye çalışırken, diğer yandan başa çıkılması gereken devasa sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır.
Covid-19 Pandemi Sürecinde Sosyal Politika ve Yerel Yönetimler
Dünya’da merkezi yönetimler genel olarak COVID-19 pandemisi ile mücadelede, karantina ya da kapanma gibi tek bir mücadele yöntemi yerine, çeşitli alanlarda (sosyal, sağlık, tıbbi, ekonomik) ‘karma’ bir politika izlemiş, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardımlar, sübvansiyonlar gibi farklı sosyal politika araçlarını kullanmışlardır (Capano vd. 2020: 291). Birçok ülkede salgının önlenmesi ve ihtiyaç duyulan hizmetlerin ulaştırılmasında merkezi yönetime göre daha hızlı yanıt verebilen yerel yönetimler yetki ve finans kapasiteleri farklılık gösterse de sosyal politika uygulamalarını geliştirmişlerdir. Belediyelerin COVID-19’un toplum üzerindeki etkilerini ve oluşturduğu riski daha hızlı analiz ederek, halkı ve merkezi yönetimleri yönlendiren bir konumda durduğu görülmektedir. Örneğin Fransa’da belediyeler merkezi yönetimin bürokratik katılığının tersine, temel kamu hizmetlerinin devamlılığını sağlamak ve “kapanma” durumunun ortaya çıkardığı sosyal sorunlara ve eşitsizliklere yönelik yeni hizmetler sağlamak için kendilerini hızla yeniden organize edebilmişlerdir (Boys, Alaux, Eymeri-Douzans ve Saboune, 2020). Bununla birlikte belediyelerin merkezi yönetimle ilişkileri, kaynakları ve sosyal politika üretme kapasiteleri farklılık göstermektedir. Bazı ülkelerde eğitime ara verilmesi gibi kritik kararları hızlı bir şekilde kendi inisiyatifleri ile alabilirken, Türkiye gibi merkezi yönetimin güçlü olduğu ülkelerde merkezden gelecek kararlar süreçte daha belirleyici olmuştur(Avcı, 2020).
COVID-19 pandemisi hem ulusal hem de uluslararası yönetsel, ekonomik, politik, sosyal tüm sistemleri etkilerken, krizle başa çıkmada ulusal düzeyde oluşturulan sosyal politikaların yerele nasıl yansıdığını anlamak önemlidir. Bu süreçte yerel yönetimlerin sosyal politika yanıtlarının da önemli birer rehber görevi gördüğü söylenebilir. Zira kendi sınırları içinde yaşayan topluluklara hızlı ve etkili çözümler sunmaya çalışan belediyelerin ortaya koydukları uygulamalar diğerlerine öncü olabilmektedir. Ancak merkezi ve yerel yönetimler arasında koordinasyon eksiklikleri, yasal ve yönetsel sorumluluklar ve bu alanda yaşanan karmaşa salgına toplumsal ve sistemsel bir bütünlük içinde tepki vermenin önündeki en büyük engellerden biri olarak tespit edilmektedir (Sandher ve Kleider, 2020).
Toplumdaki fay hatlarını bütün boyutlarıyla ortaya çıkaran ve eşitsizlikleri keskinleştirme potansiyeli olan pandemiler hem küresel hem de ulusal ve yerel düzeylerde sosyal politika alanında özel ilgi gerektiren ve acil müdahale programlarıyla desteklenmesi gereken nüfus grupları ve topluluklar yaratmıştır. Merkezi yönetimin mücadele programlarının yanında, yerel yönetimlerin finansal, insan kaynaklarının sağlanamaması, izolasyon ve dışlanma gibi zorluklara rağmen, yerelin kaynaklarını kullanarak ihtiyaç duyulan acil hizmetleri vatandaşlarına ulaştırma çabası dikkat çekmiştir. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), Birleşmiş Milletler (2020), UNDP (BM Kalkınma Fonu), ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) gibi uluslararası örgütler bu süreçte kentleri izleme, rehberler oluşturma ve bilgi paylaşmak için bazı rehber kitapçıklar ve raporlar hazırlamış, salgının yayılmasını önlemek ve dezavantajlı grupların korunmasına yönelik oluşturulan sosyal politikalar konusunda bilgi paylaşımı ve önerilerde bulunmuşlardır. Bu kapsamda teknolojinin kullanımı, yereldeki sivil toplum, işletmeler, topluluk dayanışma ağları gibi farklı yerel aktörler ve yerel kaynaklarla sürecin yönetildiği uygulamalara yer verilmiştir. Örneğin Toulouse kentinde Fransa’nın geri kalanı gibi, emeklilik ve huzurevlerine yapılan tüm ziyaretler yasaklanmış, restoran ve kafeteryalar kapatılmış, ancak yemeklerin doğrudan yaşlıların evlerine götürülmesi için bir tedarik hizmeti geliştirilmiştir. Bilbao, toplumun savunmasız üyelerini, özellikle yaşlıları korumak için vatandaşlarla iş birliği stratejisi uygulamıştır. Vatandaşlardan yalnız yaşayan, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken kişileri belediyenin sosyal hizmet birimine bildirmeleri istenmiş, evsizlerin, göçmenlerin veya refakatsiz çocukların bakımı için ek alanlar düzenlenmiştir. Bunun için belediye spor salonları, sosyal tesisleri kullanılmıştır. Lima yerel yönetim birimi sivil toplum kuruluşları ve gönüllüleri koordine ederek en savunmasız gruplara yiyecek ve temel malların dağıtımını gerçekleştirmiştir.
Dünyada yerel yönetimlerin COVID-19 salgınıyla baş etmede kullandıkları yöntemlerin genellikle yerel refah sisteminin diğer aktörleri (aile, topluluk, özel işletmeler, sivil toplum örgütleri) ile iş birliği sağlanarak oluşturulan hizmetler ve sosyal yardımlar olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, genelde yerel yönetimlerin, özelde belediyelerin kendi öz kaynakları yanında, merkezden gelen transferler ve yerel refah sisteminin finansal, kurumsal ve insan kaynakları bu mücadelede etkinlikleri belirlediği söylenebilir. Ayrıca ulusal ve yerel yönetimler arasında etkili koordinasyon mekanizmalarının kritik bir öneme sahip olduğu da belirtilmelidir. Bu anlamda krizlere yanıt vermek, kimin ne yaptığı, fonların kontrolü ve kimin kritik kararları aldığı konusunda netlik gerektirmektedir (Rajadhyaksha, 2020).
Ulusal düzeyde yapılan düzenlemelerinin yerel düzeyde uygulanmasında merkezi yönetimin taşra teşkilatları ve yerel yönetimler sorumluluk almaktadır. Bununla birlikte sosyal politikaların hangi düzeyde ve hangi kurumlar aracılığıyla yerine getirileceği, ölçek veya etkinlik bağlamında değerlendirilmesi gereken önemli bir ayrımdır. Yerindelik bağlamında, her bir kamu hizmetine ilişkin karar alma ve uygulama düzeylerinin belirlenmesinde merkezi yönetimin yerel yönetimi bir paydaş olarak kabul etmesi ve üretilecek hizmetin ölçeğine göre karar alıp uygulamaya geçilmesi sosyal politikaların başarısında ve toplumsal uyum ve bütünlüğü sağlama hedefine ulaşmasında etkili olacaktır (Urhan, 2014). COVID-19 pandemi sürecinde bu hususlar, özellikle acil hizmetlerin planlanması ve finanse edilmesinde daha da önem kazanmaktadır.
Covid-19 Pandemi Sürecinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Pandemi’nin yıkıcı etkisinin en çok hissedildiği İstanbul ilinde fiziksel mesafe, sokağa çıkma yasakları, düzenlemelere uyum, virüsün bulaşma risklerine karşı koruyucu önlemler, park, restoran, eğlence yerleri vb. işletmelerin kapanmasına yönelik düzenlemeleri takip etme, küresel, ulusal ve yerel düzeydeki hemen hemen tüm sektörlerdeki olumsuz etkilenme, okulların kapanması ve uzaktan eğitim sürecinde yaşanan zorluklar, derinleşen yoksulluk, çeşitlenen ihtiyaçlar ve taleplere yanıt verme gibi sorunlara vatandaşa en yakın hizmet sunan yönetsel birimler olan ve onların yaşamına doğrudan etkide bulunan yerel yönetimlerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi özelinde sosyal politika alanında hangi hizmetlere öncelik verildiği, mücadele alanları aşağıda yer almaktadır.
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi COVID-19 salgınını 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmeden ve Türkiye’de başlamadan önce, 25.02.2020 tarihinde Sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun gerçekleştirdiği koordinasyon toplantısında acil eylem planı hazırlanmış ve çalışmalara başlanmıştır.
- Bu kapsamda, öncelikle virüse ilişkin farkındalık kazandıracak bilgilendirme faaliyetlerine başlamış ve yapılacak bütün çalışmaları koordine etmek için Yenikapı Avrasya Gösteri Merkezinde koordinasyon merkezi oluşturulmuştur.
- İBB’nin Sağlık Bakanlığı tarafından biyosidal ürün uygulama sertifikasına sahip personel-lerinden oluşan 420 personeli temizlik ve hijyen ekibi olarak görevlendirilmiş, toplu taşıma araçları, kapalı mekanlar, ibadethaneler, adliye binaları, hastaneler ve sağlık kuruluşlarının dezenfekte edilmesi sağlanmıştır. Otobüslerin yanı sıra metrobüsler, metrolar, şehir hatları vapurlarında dezenfeksiyon çalışmaları yoğun bir şekilde yapılmaya başlandı. Sonradan yapılan çalışmalarda bu tarz uygulamaların virulans üzerindeki etkisinin önemsiz düzeyde olduğu kaydedilmişse de, o günlerde halkın farkındalığı ve anksiyetesinin azaltılması üzerindeki olumlu etkileri yadsınmamalıdır. Dezenfeksiyon çalışmalarımızda İBB Bilimsel Danışma Kurulu desteğiyle kısa zamanda hızlıca araştırmalarımızı tamamlayarak doğada ve insan vücudunda birikmeyen ve toksik artık bırakmayan doğada kendiliğinden çözünen hipokloröz asit tercih edilerek, hızla temini ve sonrasında İSTAÇ A.Ş. ile birlikte üretimi gerçekleştirildi.
- İBB’nin tüm iletişim mecraları kullanılarak, farklı dillerde aynı zamanda işitme engelliler için işaret dilinde salgın ve alınması gereken tedbirlerle ilgili sürekli olarak farkındalık çalışmaları gerçekleştirildi. Özellikle son dönemde aşı tereddütüne karşı aşılanmayı özendirmek, salgının henüz bitmediğini belirtmek adına bilgilendirme ve farkındalık yaratma çalışmalarımız devam ediyor.
- İlçe belediyeleri ile İBB’ye bağlı kuruluşlarla iştirakleri bilgilendirme ve salgında iş birliği toplantısı düzenlenerek sosyal medya iletişim kanalları üzerinden koordinasyon sağlandı.
- İBB’nin 85.000’i aşkın çalışanını salgının etkilerinden korumak ve bulaş riskini azaltacak tedbirleri almak için Çalışan Sağlığı Rehberini hazırladık ve personelimiz ile paylaştık.
- Mart 2020 tarihinde Enstitü İstanbul COVID-19 araştırmaları web sitesini oluşturarak dünya kentlerinin COVID-19 salgınına karşı uyguladıkları önlem ve politikaları güncel olarak izlemeye başlamıştır.
- Nisan 2020’de İstanbul kentinin yerel dinamiklerini de dikkate alarak sağlık, ekonomi, sosyal hizmetlere dönük yol haritası belirlemek için merkezi hükümetin bilim kurulunun kurulmasıyla eş zamanlı olarak kendi bünyesinde uzmanlardan oluşan bilim kurulu kurulmuştur. 2 Şubat 2022 günü 66. Toplantısını gerçekleştiren İBB Bilimsel Danışma Kurulu (16 sağlık meslek mensubu ve 3 mühendisten meydana gelmektedir. Sağlık çalışanlarının 8’i profesör doktor, 5’i uzman doktor, 1 Diş hekimi, 1 Eczacı ve 1 Veteriner Hekimdir) yayınladığı periyodik raporlarla vaka sayısının özellikle İstanbul’daki artışına dikkate çekmiş, Sağlık Bakanlığı da salgının yaklaşık yedinci ayında İstanbul’daki vaka sayısının toplam vaka sayısının % 40’ı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle epidemiyolojik veriler ışığında ‘yeniden kapanma’ uygulamasına geçilmesinin önemi üzerinde durulmuştur. Bilimsel Danışma Kurulu’nun, İBB Başkanı ve yönetiminin temel argümanları, şeffaf veri paylaşımı, İstanbul için ayrı bir plan yapılmasının önemi ve bu plan yapılırken yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşlarının öneri ve katkılarının alınmasıdır.
- Sağlık ve Hıfzısıhha Şube Müdürlüğü, Covid-19 Pandemisi ile mücadele kapsamında ‘’Evde Kal’’ çağrısının ardından yaşanan bilgi kirliliği kaynaklı endişe ve korkuları gidermek, sosyal izalasyonda yaşayan insanların kaygı düzeylerini azaltmak ve psikolojik sağlamlık düzeylerini yükseltmek amacıyla 25.03.2020 tarihinde Psikolojik Danışmanlık Hattı hizmete alınmıştır. 2020 yılı Pandemi sürecinde Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından görevlendirilen psikologlarla birlikte yürütülen Psikolojik Destek Hattında 08.00-24.00 saatleri arasında ortalama 50 psikolog ile 9.009 İstanbullu’ya hizmet verilmiştir. Normalleşme süreciyle birlikte 4 psikolog ile 08.30-17.00 saatleri arasında telefon hattı üzerinden hizmet vermeye devam edilmiş olup, 2021 yılında da 3.096 İstanbullu’ya hizmet verilmiştir. 2020 ve 2021 yılı içerisinde en çok karşılaşılan sorunlar; Anksiyete Bozukluğu, Çocuklara Yönelik Sorunlar, Aile İletişim Sorunları, Öfke Problemi ve Depresyondur. Gelen çağrıların sonradan yapılan analizinde 77 farklı ilden ve 3 farklı ülkeden yapıldığı, bu açıdan sadece İstanbul ilindeki vatandaşlara değil Türkiye’nin farklı illerinden danışmanlık ihtiyacına yönelik hizmet verildiği anlaşılmıştır.
- Yine Sağlık ve Hıfzısıhha Şube Müdürlüğü tarafından İstanbul’un genelinde bakıma muhtaç 20.000’i aşkın hastanın takip ve tedavilerine aksatmadan devam edilmiş, evde fizyoterapi ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin de dahil olduğu hizmetler sokağa çıkma yasağı nedeniyle hastanelere gitmekte güçlük yaşayan hastalara verilmiş ve halen de verilmektedir.
- Salgın sürecinde olağan üstü çaba gösteren ve virüsü sevdiklerine bulaştırmamak adına hastanelerden çıkamayan sağlık çalışanlarımıza otellerde konaklama hizmetlerine başladık. Günlük ortalama 2000 sağlık çalışanına konaklama hizmeti sunuldu. Sağlık çalışanlarının otellerdeki gıda ve kumanya ihtiyaçları da İBB tarafından karşılandı.
- Ayrıca, yine Sağlık çalışanlarına yönelik ücretsiz ulaşım ve otopark ücretlerinden yararlanma hakkı verildi ve halen devam ediyor.
- Alınan tedbirlerle içerisinde tamamen yaş almış misafirlerimizin bulunduğu 7/24 yatılı bakım hizmeti verilen İstanbul Darülaceze Müdürlüğü huzur ve bakımevlerinde dünya standartlarının üzerinde bir başarı elde ettik. Salgının 12.10.2020 tarihine kadar tek bir vaka görülmeden seyretmesini sağladık. Bu tarihte görülen vakalara karşı çok hızlı aksiyon alarak kontrol altında kalmasını sağladık.
- Sokakta yaşamlarını sürdüren evsiz yurttaşlarımızdan erkeklerin Esenyurt Kıraç’ta bulunan yerleşkemizde, kadınların ise Darülaceze Müdürlüğünün Kayışdağı yerleşkesinde kış sezonunu geçirmelerini sağladık. Barınma merkezlerimize kabul edilen evsiz bireylerin semptom takiplerini yaptık, semptom gösterenleri ayrı alanlarda izole edip bulaş riskini minimize ettik.
- Sosyal politika alanındaki uygulamalara örnek vermek gerekirse; Mayıs-Haziran 2020 verilerine göre, ayni yadımlar kapsamında; su faturalarında taksitlendirme, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek amacıyla “askıda fatura” uygulamasının başlatıldığı, evlerine gidebilmek için toplu taşıma aracı bulamayan vatandaşlara ulaşım hizmeti, sağlık çalışanlarına ücretsiz İstanbul Kart uygulaması, evsizler kampında barınma hizmeti ve üç öğün yiyecek ve içecek sağlandığı, kiracıların kira ödemelerinin ertelendiği ve sözleşmelerinin uzatıldığı, ihtiyaç sahibi 530 bin aileye temel gıda ve hijyen yardımı yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca, 65 yaş ve üstü vatandaşlara sunulan yardımlar kapsamında; hijyen kitinin (maske, eldiven, dezenfektan ve kolonya) temin edilmesi, 100 yaş ve üzeri vatandaşlara bayram hediyelerinin dağıtılması, sokağa çıkma yasağından dolayı temel gereksinimlerini karşılayamayan 155 yaşlı bireye ilaç, gıda ve temel yardımların yapıldığı görülmüştür. Ramazan ayında İBB vatandaşlara her gün 10 bin kişilik iftar yemeği sunmuştur. Nakdi yardımlar kapsamında ise 470 bin sosyal yardım için belediyeye başvurduğu ve bu başvuruların tamamının karşılandığı, özel halk otobüsleri esnafına 30 milyon TL destek sağlandığı ve ek olarak 281 bin aileye sosyal yardım yapıldığı tespit edilmiştir. Engelli vatandaşlara yönelik olarak danışmanlık hattı aktif hale getirilmiş ve özel gereksinimi olan bireylere ve ailelere psikolojik destek verilmiştir. Bunun yanı sıra engelli birey ve ailelerine, yaşlılara yönelik olarak evde sağlık hizmeti sunulmuştur.
- Kültür Daire Başkanlığı tarafından sokağa çıkma yasaklarında vatandaşlara moral ve motivasyon sağlamak için online canlı konserler, tiyatro eserleri yayınlanmıştır.
- Eğitim Müdürlüğü tarafından egzersiz videoları yayınlanarak sosyal iletişimin sürekliliğinin sağlanmasına çalışıldığı, bilgilendirme amaçlı seminer ve programların düzenlendiği görülmüştür.
- İBB’nin diğer hizmetlerine örnek olarak sokak hayvanları için beslenme noktalarına düzenli olarak mama ve su dağıtımı, maske ve eldivenler için özel atık kutuları, zabıtalar tarafından toplu kullanım alanlarının sıklıkla kontrolü, sosyal mesafe ve maske kuralına uymayan vatandaşların uyarılması, il genelinde bulunan ve pandemi hastanelerinde çalışan sağlık personeline maske ve koruyucu siperlik dağıtımı ve toplu alanlara girişlerde ve çıkışlarda HES kodu kontrolü verilebilir.
- Yaptığımız çalışmalar neticesinde 2021 yılında İstanbul Tabip Odası’nın verdiği Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü’ne layık görüldük.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım tüm uygulamaların, bizi bekleyen büyük tehlike olan ‘İstanbul Depremi’ için de bir tatbikat niteliğinde olduğunu ve merkezi hükümet ile işbirliği eksikliğinin de tamamlanarak süratle deprem eylem planının süratle tamamlanarak tüm İstanbul’lulara anlatılması gerektiğini hatırlatarak tüm okuyuculara saygılarımı sunuyorum.