HİPOKRAT 5.0 ile Yeni Nesil Üniversite Eğitimi – Nişantaşı Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Soner Şahin ile Röportaj
Dekan Hocam öncelikle sizi tanıyalım,
İsmim Prof. Dr. Soner ŞAHİN. Beyin ve sinir cerrahisi uzmanıyım. Memleketim Bursa, 1975 yılında Bursa’da doğdum. Övünerek söyleyeceğim ekol olan bir okuldan mezunum. Bursa Erkek Lisesi’nden mezunum. 1883’te kurulmuş, çok kıymetli bir okul. Aslında hayat felsefemizin temel taşı oradan başlıyor. Oradan aldığımız disiplin,etik ve ahlaki değerlere bağlı olma. Bu ekolün getirdiği bir şey. Tabii ortaokul yıllarımızdan itibaren hekimlik mesleğine olan bir ilgimiz vardı. O yüzden üniversite sınavında sadece tıp fakültesi ile ilgili tercihler yaptık. O zamanlar bilirsiniz her şey yazılabiliyordu. 2 basamaklı sistem vardı. Erkek lisesini derece ile bitirdim. Takiben Eskişehir , şimdi ismi artık Osmangazi Tıp Fakültesi oldu. Orayı da derece ile bitirdim. 2 yıllık mecburi hizmetimi Uludağ Üniversitesi’nde yaptıktan sonra, Şanlurfa’da 2 senem geçti. Eğitim araştırma hastanesinde mecburi hizmetimi yaptım. İnsana farklı bir özgüven katıyor orası. 2007-2008 yılları arasında oradaydım. 500 yataklı bir devlet hastanesi idi o zaman. Urfa’nın en önemli, sayılı kurumlarından birisiydi. Halen dostluklarımız devam eder, hala biberim salçam gelir. Onlar için çok önemlidir bu, sizinle en değerlisini paylaşmış oluyor.
Bursa’daki ihtisas hayatım da, önemli dönüm noktalarımdan biri. Anabilim dalı başkanımız Prof. Dr. Ender KORFALI Türkiye’de ilk akreditasyonu konuşan, bunu ortaya koyan kişidir. Türkiye’de ilk tomografiyi okuyan beyin cerrahisi profesörüdür. Hocamın bu vizyoner yaklaşımı da benim asistanlık hayatım açısından çok önemli olmuştur her zaman. Hocamızı bildiğim için orayı tercih etmiştim, rol-model çok önemlidir cerrahi branşlarda. Hiç de yanılmadığımı anladım. Başta okuduğumuz erkek lisesindeki hocalarımız, bir ekol olan Eskişehir Tıp Fakültesi ve sonrasında da ihtisas ile taçlandırılmış eğitim hayatım mevcut konumumun temel taşlarıdır. Hocalarımıza sonsuz şükranlarımızı sunmayı bir görev bilirim. Rol modelleriniz olmadan hiç bir şey olmuyor. İmkan ve kabiliyetin aynı anda olması gerekiyor. İmkan olmadan, kabiliyetli olmanızın pek anlamı olmuyor. Belki, bizim şansımız da bu okullar ve hocalardı, biz de bu şansımızı iyi değerlendirdik. Ama benim her zaman söylediğim bir şey vardır. Şans hazır olana güler. Siz eğer hazırsanız, o şanstan faydalanabilirsiniz. Siz hazırsanız şans size gülebilir, yani güldüğünde değerlendirme fırsatı bulursunuz. Tabii, yine aynı departmanda birlikte çalıştığımız hocamız Prof.Dr.Kaya AKSOY, hem uluslararası camiada hem de ülkemizde Türk Nöroşirurji camiası içinde önemli bir isimdir. O zamanlar hocamızın uluslararası makalelerde isimlerini görmemiz, dünyaca ünlü beyin cerrahlarıyla bizleri aynı platformlarda buluşturması da, o vizyoner bakışın bir getirisi bizim açımızdan. Tabii o bakış daha asistanlık yıllarımızdan bizim akademik camiaya olan ilgimizi arttırdı. Araya mecburi hizmet girmesine rağmen, akademiden hiç kopmadım.
Daha sonra mecburi hizmet bitince, akademik hayatımıza kaldığımız yerden devam ettik. Ben bir yandan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ihtisas yaparken, bir yandan da Marmara Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsünde de beyin tümör anjiogenezi ve moleküler nöroşirurji mikroşirurji üzerine doktora yaptım. Tabi orada şu anda Acıbadem Üniversitesi kurucu rektörü olan Prof. Dr Necmettin PAMİR hocamız enstitü müdürümüzdü ve benim de daha sonra uzun yıllar hayatımın her noktasında yer alacak olan, şu anda da Bahçeşehir Üniversitesinin kurucu dekanı olan Sayın Prof. Dr. Türker KILIÇ’la olan tanışıklığımıza vesile oldu ve Türker KILIÇ hocam benim bir nevi mentorum oldu. Bilimsel mentorum oldu. Bilimsel çalışmalarımıza daha asistanlık hayatımızda başladık, makalelerimizi yazdık. Bilimsel çalışmalar nasıl yapılabilir, metodoloji nedir, deney hayvanlarıyla nasıl çalışılır. Literatür nasıl taranır, hepsini oturtmuş olduk. Çok şey öğrendik Türker ağabeyimden ve Türker ağabeyim diyorum, yaklaşık 21 yıldır beraberiz. Daha sonra da kendisi ile Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesinin kuruluşunda aynı takımda yer almaktan büyük onur duydum. Orada da dekan yardımcısı olarak uzun yıllar görev yaptım. Yine doku mühendisliği ve rejeneratif tıp adını verdiğimiz bilimin nereye gideceği ile alakalı en kıymetli alanlardan biri olan programın açılmasında da görev aldım ve o programı da halen yürütüyorum.
Bu arada, bir kamu yöneticiliği geçmişimiz de var. Kocaeli’ndeki Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi ki oranın da bende ayrı bir yeri vardır. Türkiyenin en kıymetli hastanelerinden birisidir. Kocaeli zaten biliyorsunuz sanayisiyle, geçiş zonu olmasıyla çok önemli bir kent. Orası da benim hayatımda ayrı bir yer edinmiştir, çünkü bir hastanenin eğitim araştırma hastanesi hüviyetine kavuşturulması anlamında, ekip arkadaşlarımla birlikte, bir ilçe devlet hastanesinin değişimini ortaya koyduk. Şu anda hala yayın hayatında olan, Kocaeli’nin ilk tıp dergisi olan Kocaeli Medical Journal’ın ULAKBİM’e kabul edilmesi anlamında da büyük gayretimiz oldu. Oraya da bu eğitim ve öğretim faaliyetlerini sokmuş olduk. Eğitim kliniklerini kurduk. Oradan bir çok arkadaşımız asistanlık eğitimini aldı. Şimdi uzman hekimler olarak yurdun dört bir yanında görev yapıyorlar. Keza, eğitim ve öğretim hayatımızda birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızın bir çoğu da Doçent ve Profesör oldu. Büyük bir aile oluşmuş oldu. Bu yüzden, Kocaeli Eğitim Araştırma Hastanesinin de hayatımda önemli bir yeri vardır. Çünkü bir tesisi gerçekten kurmak ve bu görevin size verilmesi gerçekten onur duyulası bir şey. Hayatta çok sık rastlanılan şeyler değil bunlar. Belki yorucu ve meşakkatli oluyor, bedeller ödemeniz gerekebiliyor. Ama, sonunda aldığınız ürünleri gördüğünüz zaman hepsine değdiğini anlıyorsunuz. Ilk asistanım olan çalışma arkadaşımla da burada birlikte çalıştım. İnsanın ilk yetiştirdiği talebelerinin bu noktaya gelmesi ve hekim olarak pratik hayatta da görev alıyor olması bizim için çok değerli.
Peki Nişantaşı Üniversitesi ile nasıl buluştunuz?
Bahçeşehir Üniversitesindeki akademik hayatım Türker hocam ile devam ederken bizim üniversitemiz zaten 2 dönem mezun verdi. 9 yıllık serüvenin sonunda Türkiye’de hatırı sayılır bir yere ulaştı Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi. Buradaki en önemli mihenk taşımız bilime yatkın tıp insanları yetiştirmek üzerineydi. Hem öğretim üyesi kalitemizi, hem de öğrencilerimizi de bu sistemin içine dahil ederek bir sistem ortaya koymuştuk. Bu süre zarfında tabii benim hem hastane yöneticiliği, hem de profesyonel yöneticilik deneyimlerim olduğu için, Nişantaşı Üniversitesinden bir davet aldık. Bu davet, Bahçeşehir üniversitesinde de rektörlüğünü yapmış bulunan, şu andaki Rektörümüz Şenay hocamızın teklifiyle Nişantaşı Eğitim Vakfımızın başkanı ve Nişantaşı Üniveristesinin kurucusu Sayın Dr.Levent UYSAL’dan ansızın gelen bir telefon ile yapıldı. Aynı gün saat 17.00’da göreve davet edilmiş olduk. Tabii ilk görüşmemiz sonrasında kendi hocamla ve ailem ile de bu konuyu değerlendirdikten sonra insan hayatında çok kıymetli bir mertebe olan kurucu dekanlık çok cazip geldi, çünkü bundan sonra bir fakülte kurulacak da, kurucu dekanlık yapacaksınız. Heralde insan hayatında bu bir kere olur. Denememiz gerektiğini düşündük. Tabii bu Üniversitedeki en önemli noktalardan bir tanesi de kurucu başkanımız olan, Sayın Dr.Levent UYSAL’ın vizyoner bakış açısı. Siz de daha önce üniversitemize geldiniz mi bilmiyorum ama, içeri girdiğinizde çok farklı bir hava sezdiğinizi tahmin ediyorum.
Nedir hayalimizdeki tıp eğitimi? İşin doğrusu, bambaşka bir tıp eğitimi hayal ediyoruz. Tıp öğrencilerimiz bundan 6 yıl sonra bu okulları bitirdiklerinde meslektaşlarından çok farklı bir yerde konumlanmaları gerekiyor. Aslında, bizim zamanımızdaki tıp eğitiminden textbooklar dediğimiz ana kitaplar veya derslerde temel olarak anlatılan konularda çok bir şey değişmedi. Kardiyoloji değişmedi. Biyokimya değişmedi. Yeni eklenen alanlar oldu. Ama, eğitim yöntemleri çok değişti. Kendi donanımlarını arttıracak bir çok şey devreye girdi. Bunlar neler? Mesela yapay zeka, robotik, doku mühendisliği rejeneratif tıp, beraberinde derin öğrenmeyi öğrenen, bu matematiksel modellemeleri yapan ve hastaya özgü kişiselleştirilmiş terapinin planlandığı bir dünya geliyor şu anda. Günümüzün en önemli sorunlarından biri Covid-19, virüsleri bakterileri biliyorsunuz, nasıl hastalandırdığını biliyorsunuz, nasıl tedavi edilmesi gerektiğini biliyorsunuz. Ama bakın bambaşka bir şey ile karşılaşıyorsunuz ve insanlık mücadele etmeye çalışıyor. İşte aşıyı buluyor, başka ilaçları deniyor. Tanısal anlamda bir şeyler yapmak istiyor. Mesela, bundan önceki görevimde yine Medistate Hastanesinin tıbbi direktörlüğünü yaptım. O dönem zarfında da tüm hastanelerimiz pandemi hastanesi olduğu için, çok fazla hasta görme ve bunları yönetme şansımız oldu. Tabii bizim akademik bakışımız nedeniyle şubat ayının son haftasında hastanenin tüm ekiplerini devreye sokarak enfeksiyon hastalıkları uzmanı, göğüs hastalıkları uzmanları, hemşirelik hizmetleri direktörü, enfeksiyon hemşireleri, kalite yönetimi, acil tıp uzmanlarını hepsini devreye alarak, bir konsey oluşturduk. Bu da sürecin rahat yönetilmesini sağladı. Her gün bir sabah ve bir akşam olmak üzere pandemi sürecini yönetecek bir konsey oluşturduk. Çünkü bunu ortak akıl ile yönetmek gerekiyor. Benim hayat felsefem de budur. “Ben” değil, “biz” demek gerekiyor. O zaman otomatikman başarı geliyor. Yoksa artık ben çok başarılıyım, benim şöyle meziyetlerim var…. hiç bir şey yapamazsınız. Sizin buradaki fakülte sekreterinizden araştırma görevlinize, malzemelerinizi sağlayacak satınalmacılara, teknik elemanlara… herkese ihtiyacınız var. Bunu yaptığınız zaman gerçekten başarılı oluyorsunuz. İşin doğrusu ben hayatımda böyle bir modeli hep kullandım. Hiç yanılmadım. Bunun doğru bir model olduğunu düşünüyorum. Bence, yöneticilerin kapısı herkese açık olmalıdır. Az önce şahit oldunuz, bir hasta yakını Malatya’dan buraya gelmiş. Mutlaka herkese yardımcı olmamız gerekir. Bu çok önemlidir.
Yönetimde de o zaman katılımcı karar ve ortak akıl olmalı diyorsunuz. Bu çok önemli bir mesaj. Tabii ki bir yönetici karar verecek. Ama arkadaşlarının söylediklerini bir süzgeçten geçirdikten sonra. Bu dönemde, radyoloji departmanında da benim bu projedeki çalışma arkadaşım sayın Doç.Dr. Kaan MERİÇ ile birlikte Türkiye’de Covid-19 ile ilgili ilk yapay zeka akciğer tomografilerini okuma projesini başlattık. Bu bize ne sağladı? Sizin acillerinize gelen 500 civarında bir hasta kitlesi ile karşılaşsanız ve herkesin akciğer tomografisi çektirme isteği ve arzusu ile beraber yığılan bir sistem oluyor. Fakat tabii yapay zeka burada devreye giriyor. Biz derin öğrenme ile nerelerin gerçek Covid-19 ile işgal edilmiş alanlar veya olmayan alanlar veya tutulum alanları veya eşlik eden hastalıkları olan hastalardaki o ayrımın yapılması anlamında neler yapılabiliri düşünürken bu proje çıktı. Sevgili Kaan ve diğer ekip arkadaşlarımız ile beraber bu süreci de başarı ile yönettik. Ne sağlıyor bu size? Acillerinize gelen mesela 200-300 tane hastanın içerisinde yapay zekanın tespit ettiği normaller artıyor. Radyoloji uzmanının önüne gerçekten ilgilenmesi gereken, seçilmiş hastaları getiriyor. Bu durumda hem sevk ve idare hızlanıyor, hem de gerçek hastayı gözden kaçırma ihtimaliniz azalıyor. Yoksa çok iyi, tecrübeli bir radyoloji uzmanı, bir tomografiyi 3-5 dakikada okuyabilir. 300 x 5 desek, 1.500 dakika. Teknik olarak mümkün değil. Ama siz hastaları hem tespit ediyorsunuz, hem de management yöntemiyle hasta yönetimini kolaylaştırıyorsunuz. Hastaları yakaladınız, 500’ün içinde 10 tane problemliydi. Hızlıca tedaviye alıyorsunuz. Biz Nişantaşı Üniversitesi Tıp Fakültesi olarak da akademik hastanecilik dediğimiz bakışa sahibiz. Yani, bu felsefeyi hem Türkiye’ye hem dünyaya yayacağız. Bunu özellikle söylemek isterim. Bu çok önemli gerçekten. Tabii ki, hastane yöneticiliğinin gerekli şartlarını yerine getireceksiniz ama, akademik şartlarda yapmazsanız hem güncel tıbbı takip edemezsiniz hem de hastalarınızı bu güncel teknikler ile tedavi edememiş olursunuz. Ana bakış açımız budur.
Peki öğrenciler neden burayı tercih etsin?
Az önce de felsefe olarak bahsettiğimiz gibi, artık rahatlıkla dile getirebilirim, çünkü patentini de aldık bu tekniğin. ‘Hipokrat 5.0 Yeni Nesil Tıp Eğitimi’ diyoruz bunun adına. Neden bunu diyoruz, çünkü Hipokrat bu toprakların bu coğrafyanın bir hekimiydi. Kos Adası bize çok yakın bir alan, oradaki çınar ağacının altında modern tıp eğitimini veren, etik ve ahlaki değerleri öğreten bir bilim insanıydı. Hipokrat bugün yaşasaydı yine aynı etik ve ahlaki değerlere bağlı olurdu ama böyle bir kampüste hekimlik yapmak isterdi. Yani ağacın altında anlatmazdı da, sınıflarında arttırılmış gerçeklik, yapay zekayı kullanan, robotiği kullanan, derin öğrenmeyi kullanan bir Hipokrat olurdu diye düşünüyoruz ve öğrencilerine de iyi insan olmayı da beraberinde öğretirdi diyoruz. O yüzden, Education 5.0 veya Toplum 4.0 denilen teknikler gibi, sağlık da buraya evriliyor artık. Yani mesela mRNA aşısı bulunuyor, noluyor klasik aşıdan başka bir modele geçiliyor. Daha bilimsel metodlarla hazırlanan, hastaları daha yüksek düzeyde koruyan bir ürün ortaya çıkıyor. Eski klasik, zayıflatılmış aşılarla bu mümkün olmuyor. Bunu yaratan da bilim işte. Her bilim dalı kendisiyle yarışır. Mesela nöroşirurji’nin enteresan bir gelişimi var. Orada kırılma noktalarından bir tanesi de Prof. Dr. Gazi YAŞARGİL, dünyada asrın cerrahları arasında olan bir bilim insanı, mikroskopu nöroşirurji camiasına sokan, mikrocerrahiyi kullanan kişi. Daha sonra manyetik rezonans bulunuyor, başka bir kırılma noktası. Şimdi artık moleküler düzeydeki tedavilere gidiyoruz. 21. Yüzyılda hem kişiye özgü tedavi konuşabildiğimiz, hem de yapay zekayı kullanan, doku kullanan, organoidler artık üretilebiliyor. Çünkü mesela dünyada en önemli sıkıntılardan biri, obezite ve diyabetin artışıyla beraber organ kayıplarına giden, özellikle böbrek ihtiyacı olan bir sürü hastamız oluyor. Yanlış hatırlamıyorsam yılda 5.000 civarında yeni böbrek hastası ortaya çıkıyor. Sizin hücre düzeyinde bunları temelde hem hastalığı tedavi edebilmek, hem de eğer ihtiyaç dahilinde olursa organoidleri oluşturan bu mühendisliği içerisine alacak bir yaklaşım sağlamak gerekiyor. Mesela, artık beyin cerrahisi için elimizde bir navigasyon var. Beynin her alanına ulaşabiliyoruz. İşte öğrencilerimizi bu bakış açısıyla, bu vizyonla mezun etmek istiyoruz. Bu tarz öğretim üyeleri sistemimiz içerisine her gün dahil olacağı için, onlarla beraber çalışma şansı elde edecekler. Bizim öğrencilerimiz için hedeflerimiz mutlaka makaleler olacak, bilimsel çalışmalar olacak, mentor öğretim üyeleri olacak. İkisi birlikte proje yapacaklar, öğretim üyeleri ile beraber akademik hayata adım atacaklar. Hem öğretim üyesi kendini geliştirecek, hem de bunu öğrenciler ile paylaşacaklar.
Peki bunu destekleyecek laboratuvar çalışmaları altyapısı kuruldu mu?
Evet, her şeyimiz hazır şu an. Hatta şu anda çok daha iyilerini yapmak üzerine çalışmalarımız var. Nişantaşı Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi ve Simülasyon Merkezi adını da koyduk. Şu an temellerini atıyoruz. Bizim öğrenci arkadaşlarımız 6 yıl sonra mezun olduklarında hem diğer meslektaşlarından, hatta dünyadaki diğer tıp fakültesi öğrencilerinden geri kalmamış olacaklar, hem de en az onların sahip olduğu donanımlara sahip olmuş olacaklar.
Uluslararası işbirlikleri alanında ne durumda Nişantaşı Üniversitesi?
O konuda da düğmeye bastık, o konudaki müjdeyi de bir kaç ay içinde sizlerle ve öğrencilerimizle paylaşma şansımız olacak. Bilim evrensel bir şey. Biliyorsunuz, university, universal, universus… genel anlamında, evrensel anlamında, paylaşın anlamında.
Eğitim modelimiz açısından da bizim üniversitemizin kurucu başkanı sayın Dr. Levent UYSAL’ın da üzerinde durduğu edu plus dediği yöntem artık aslında bilgiyi paylaşmak üzerine, biz tıp fakültesi olarak bu felsefeyi öyle algılıyoruz. Yani mesela fizyoloji dersinde, patoloji dersinde ilgili hocanız ders anlatırken çok yüksek teknolojik alt yapıya sahip olan üniversitemizin bu imkanlarını kullanarak, o yurtdışındaki bu işin otoritesi olan hocaları da derslere alma anlamında bir katkımız olacak. Artık biliyorsunuz webinar denilen bir şey var. O kadar kolay ki…. artık mesafeler çok yakın. O yüzden zaman en kıymetli şey. Vakti çok iyi değerlendirmek lazım. Amerika Birleşik Devletlerindeki bir kişinin buraya gelip ders anlatmasından çok daha pratik bir şey. İngilizler neden iyi futbol oynarlar, çünkü onlar topu koştururlar. Kendileri yorulmazlar. O yüzden dünya futbolunda hep önde gelmişlerdir. Ayrıca, misafir öğretim üyelerini derslere davet ediyoruz. Kendi anabilimdallarında Türkiye’de söz sahibi insanlar. Bunların öğrencilere rol model olması lazım. Bize tanınan fırsatların çok daha iyisini öğrencilerimize tanımamız gerekiyor. Bizim bakış açımız bu şekilde. Bilim, bizim için, kıskanılacak bir şey değildir. Yeri geldiğinde canlı olarak da sosyal medya üzerinden de bir dersi paylaşacağız. Yani, biz şunu istiyoruz. Nişantaşı Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin bir dersinde neler anlatılıyor. Bizim sınıflarımız hep açık, görmüşsünüzdür. Her şey şeffaf, duvarlar yok. Teknolojiye direnç diye bir şey var. Aslında o kuşaklar arasında hep konuşuluyor. İlgili alanım olmasa da merak edip okudum. Şu an Z kuşağı var, sosyal medyayı çok iyi kullanıyor, ekipmana çok çabuk hakim oluyor, teknolojiyi biliyor, hız istiyorlar. Benim neslim bile buna yaklaşamazken, bir önceki nesil hiç yakalayamıyor bu hızı. Tabii ki, tecrübelerini paylaşacak ombudsman düzeyinde insanlar mutlaka olmalı. Ama arkadan gelen, bilim üreten, hayalleri hedefleri olan genç öğretim üyeleridir. Böyle bir yapı hayal ediyoruz burada. Bu tarz bir yapıyı kurduğunuz zaman, ona benzer insanlar başvuruyorlar.
Yeni nesil üniversitecilik yapmak istiyorsunuz yani.
Aynen öyle evet. Bu felsefeyi de yaymamız gerekiyor. Kampüsümüz, yaklaşık 116.000 metrekare civarında bir kapalı alan büyüklüğü ile Avrupa’nın en büyük kapalı alanına sahip kampüsü. Teknolojik altyapısı çok yüksek ve öğrencilerin tad alacağı bir yapı var. Hayat sadece textbooklardan ibaret değil. Sektörden başarılı isimleri de derslere davet edip, hayat tecrübelerini, sosyal tecrübelerini paylaşmalarını sağlayacağız. Hepsini adım adım hayata geçireceğiz. Şu an sağlam adımlar ile ilerliyoruz ve her zaman takım oyununu, ekip çalışmasını, samimiyeti, bilginin paylaşımını ön planda tutuyoruz. Ayrıca ön planda tuttuğumuz en önemli konulardan biri de, akademik liyakat. Buraya aldığımız öğretim görevlilerini belirli hedeflerle alıyoruz. Bundan sonra da bu bağlamda takip edeceğiz. Bir öğretim üyesi burada bir tane bile makale yazmadan emekliliğini alamayacak. Başka türlü bilim gelişmez. Uluslararası literatürde H indeks adını verdiğimiz kriterler var. Biz de akademik personelimize bazı hedefler belirledik, bizimle beraber yol alacaklarsa bunlara uymalarını bekliyoruz, ki öğrencilere de bunu aşılayabilelim.
En önemli detaylardan bir diğeri de, collaboration ve multidisipliner çalışma. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Sizin istatistik uzmanınızdan tutun da, klinisyeninize, araştırma görevlinize kadar o takım içerisinde olacak. Herkesin o makalede bir rolü olacak. Bu multidisipliner çalışmayı da insanlara aşılamamız, bunu onlara bir felsefe olarak oturtmamız gerekiyor.
İlave etmek istediğiniz son sözlerinizi alalım.
Bundan 100 yıl sonra belki burada olamayacağız ama, ismimiz burada kalacak. Harvard gibi, Stanford gibi 100 yılı aşmış üniversitelerin ülkemize kazandırılması, bilim insanlarımızın bu sistemlerin içinde olmasını arzu ediyorum. O günlerde biz hayatta olmayız ama, umarım ismimiz bir köşesinde olur. Ülkemizin bayrağını bir yerlerde dalgalandırır diye umuyorum. 2021 – 2022 yılının tüm yüksek öğretim kurumlarına sağlık, mutluluk ve başarılarla dolu bir eğitim öğretim yılı olmasını temenni ediyorum.